
Bu kadar gökle yetinmemeli
Beyaz rüzgârlar aramalı
ya da
Çamur selinde sürüklenmeli
ıslak kül
Islak kül biriktiriyorum sıfıra doğru giderken
Alkış, o beyaz gürültü ellerin arasından çıkan
Yaldızlı çerçevelerin içindeki yasaklar listesi
Biter törenler bir gün aşırı can sıkıntısı kalır
Yenmek ve yenilmek için yeni bahaneler aranır
Kendisini sorun çözmeye adamış adamların adımları yorulur
Yaşlı mevsimler gelir, heves güzün alnında sarışın bir yaprak olur
Gölün huzurunu kaçırır sektirilen taşın dalgaları
Moda sözcükler, kof ahlak ve ürkek bakışlı kadınlar unutulur
Islak kül biriktiriyorum sıfıra doğru giderken
Biliyorum unutulur eldivenli uşakların zorunlu uysallığı
İntihar sevicilerinin yeşil renkli kalemle yazdığı adları
Cebimde taşıdığım kibrit, o yangın çıkarma tutkum
Bir klavsenin çığlığıyla irkilişi yalnızlığın elbet unutulur
Sıvası dökülmüş duvarların nemli burukluğuyla
Gri saksılarda domates yetiştirip siyah saçlarını uzatan
Mahpusların hücrelerine konuk oluyorum mektuplarla
Kalemlerimin tümünü apansız sebil ediyorum gardiyanlara
Islak kül biriktiriyorum sıfıra doğru giderken
Saten dokunuşların sızısıyla uyanıyorum
Her gece biraz daha acımasızlaşıyor karanlık
Cinayet girişimi gibi sabahın küfürlü yüzü
Buradan öteye yol yok diyorlar bağırıyorum
Dargınlığı uzun süren babaların suskunluğu kadar büyük
Uykusuz gecelerde üşümek ve düşünmek kadar kaçınılmaz
Kış kadar giyinik, karakol kadar çıplak
Zaman kadar soyut, zaman kadar gerçek
Biraz daha gök, daha gök, gök!..
Sıfır, 2014

Kolaylaştırma kalbim, müjdeleme
İhlal et
toz çocukları
İnsan kimi özlemiyor ki…
Biliyorum
Kederin şiddeti azaldıkça hırçınlaşıyor kent
Sokaklarda doğranmış şarkı sözleri satılıyor geceye
Aniden yaşlanan kadınların memeleri sarkıyor suskudan
Yeni yargı yılı yalnızlığın bileğindeki üşümeyi uzatıyor
Garsonlar, polislerden ödünç sesleriyle, tükürüyor sokağa
Öksürüklü kahvehaneler kadar sabahı bekliyorum ben de
Yan bakışımın resmi saklı duruyor devletin arşivinde
İflah olmanın peşinde değilim, suya vermişim seleyi
Uyutmuyorum, unutmasın için dürtüklüyorum benliğimi
Baş dönmesi, parmak izleri, yanık kokusu biriktiriyorum
Katiller kahraman ilan edildi, utanmayı ezberledim
Ama sen eksilerek acıda tortulaşma, kalbim
Deniz adlı çocukların umududur hâlâ Lenin!..
Zona, 2017

Suskunluk büyüyor yolunmuş bahçelerde
Gecikmiş telaşla uçuyor göğe akşamın kuşları
Süt ve Katran
İnsan nerede yaşamıyor ki…
Soruyorum
Peki şimdi kim sevecek sabahın balkonunda üşüyen sardunyaları?
Elimi tut. İstasyonlara hayret eden çocuklar koşsun yüzümde. Toprak
annemizin saçlarından dökülen şelale kucaklaşmak için.
Kuşların pasaportu yok.
Dalıp gitmenin ve yarenliğin camlarını kırmış öfke.
Herkesin bir adı var oysaki, herkesin adı kendine yalın.
Değili herkes bilmiyor.
Duvarın öte yakasında da sıcak ekmek ve lokma.
Gidelim suyun resmi çağlasın gözlerimizde. Süt ve katran iç içe nicedir.
Nerede kuruduysa orada başlasın söze kan.
Sarılmanın şarkısı sonsuz. Günler söylevin çetrefil çıkmazında.
Sesimi sev. Rengimle barış. Güneşi paylaş uzaktakiyle.
Kıyıya vuran gözlerimiz sokak ortasında kapattı perdelerini ışığa.
Odalarımızda ne yaprak yeşilliği ne pirinç beyazlığı.
Karanfil nesilden nesile, acıdan insana miras.
Sessizce geçen gemiler ufkun öteki rengi.
Her insan bir armağan dünyaya.
Zeytinin rengini de ekleyelim ısrarın gökkuşağına.
Gidecek yerimiz yok gidecek yerimiz yok gidecek
göğün altından başka!..
İhtar, 2019

Bilmiyorum kendini ne zaman temize çekecek Fırat
Geri çekilmiş bulutlar ekmekten söz ediyor
toz nehirleri
İnsan nerede boğulmuyor ki…
Birden
Yorgun uykuların sızılı kollarından uyanıyor çocuklar
Cennetin kapısı kapalı, bunu söylüyor bir kadın kenetli sesiyle
Toprağın buğusu dolaşıyor geceleri kemikleri ağrıyan kentte
Güle değen rüya kısa sürüyor, kapılar yaslı ve sessizlik çok gecede
Nasılsa açlığa teslim bir dilim ekmek, açığa alınmış sevinç
Orada gelinlerin solgun dalgınlığı, umudun temiz rüyaları Ezidiler
Güneşin battığı yerde tuzdan bahsediyor şairler
Ne kaldıysa onu verelim Dicle’ye
Kırklar Dağı sakin, köprüler yorgun utancı taşımaktan
Biriken sorularla bakıyor çocuklar, babasının sözünden çıkmaya teşne
Okul yalan, az olmakla sınanıyoruz
Uğultusuna yanıt arıyor, evini ya da zamanı soruyor gerçek!..
Zona, 2017
Kalbimin toprağına düştün bir tohum gibi
Ne öldürebildim ne doğurabildim seni
sıfır ve vefa
Bu kasabaya kalabalık yakışmıyor için…
Unutulmuş tek aşk bile yoktur unutma ki
Ben asarım sabahın kapısına siyah kilidi
Beyaz giy, sen beyaz giy, beyaz giy
En gerek duyduğun anda asla yanında olmaz sevgili
Üzüm bağları boyunca içememektir yalnızlık
Nereden bileceksin ki?..
Sıfır, 2014

C. Hakkı Zariç 5 Ocak 1972’de Kars’ın Susuz İlçesi’nde doğdu. Düşünceleri nedeniyle yaklaşık on yıl tutuklu kaldı. Arkadaşlarıyla birlikte “Ağır Ol Bay Düzyazı” dergisini çıkardı. 657 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Evrensel Kültür dergisi ve Evrensel Basım Yayın’da editördü. Çok sayıda edebiyat dergisinde yazı ve şiirleri yayımlandı ve yayımlanıyor. Çeşitli ödüller kazanan birçok kitabı bulunmaktadır. Bir vakıfta çalışmakta ve Yeni E dergisinde editörlük yapmaktadır. Köşe yazılarıyla Günlük Evrensel gazetesinde Pazar günü, Posta gazetesi kitap ekinde ayda bir yazıları yayınlamaktadır. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın Genel Sekreteri ve Türkiye PEN Yazarlar Derneği üyesidir.
*Yunancası buraya
*Röportajın Yunancası için buraya tıklayın.